Havza Haber Ajansı’nın aktardığına göre, yıldızların kader ve evlilik üzerindeki etkisine olan inanç, kadim efsanelere dayanmaktadır. Bunlar ne bilimsel ne de dini açıdan bir temele sahiptir. İnsanın kaderi yıldızların uyumuna değil; Allah’ın iradesine, insanın iradesine, bilgisine ve bilinçli tercihine bağlıdır.
“Yıldızım onun yıldızıyla uyuşmuyor”, “Burçlarımız birbirini tutmuyor”, “Önce yıldızlarımızın uyumuna bakalım” gibi sözler gerçekten ne kadar geçerlidir? Uzak gök cisimleri yeryüzünde iki insanın mutluluğu ya da mutsuzluğunda nasıl bir rol oynayabilir? Bu konuda bilim ve din ne söylemektedir?
Modern Görünümlü Kadim Bir Efsane
İnsanın kaderine yıldızların etki ettiği inancı eski çağlara ve Babil, Mısır gibi kadim medeniyetlere kadar uzanır. O dönemlerde insanın evren hakkındaki sınırlı bilgisi nedeniyle gökcisimlerinin düzenli hareketleri, geleceğin öngörülmesi ve bireylerin kaderinin belirlenmesi için bir temel olarak görülüyordu. Bu inançlar tarih boyunca “burç yorumu” ya da “astrolojik kehanet” gibi farklı isimler altında varlığını sürdürdü ve günümüzde de günlük fallar, doğum aylarının uyumu ya da “yıldızların evlilikteki uyumu” gibi biçimlerle hâlâ bazı kişiler tarafından benimsenmektedir.
Bu inançlara bağlı olan kişiler genellikle kendilerini “müneccim” veya “falcı” olarak tanıtan kimselere başvurarak ya da özel tablolar ve hesaplamalar yardımıyla evlenmeyi düşündükleri kişiyle yıldızlarının “uyumlu” ya da “uyumsuz” olup olmadığını belirlemeye çalışırlar. Bu analizlerin sonucu bazen öyle kesin ve kader belirleyici görülür ki mantıklı bir kararı erteleyebilir ya da uygun bir evliliğin önüne geçebilir.
Bilimin Görüşü: Yıldızlar Sessizdir, Konuşan Biziz
Modern bilimin bakış açısına göre yıldızların ve gezegenlerin doğum anındaki konumlarının bireylerin karakteri, davranışları, kaderi ya da özellikle evliliklerinin başarı veya başarısızlığı üzerinde herhangi bir etkisi olduğuna dair güvenilir ve somut bir kanıt bulunmamaktadır.
Yıldızlar dünyadan son derece uzak mesafelerde bulunan, yanan gazlardan oluşan devasa kütlelerdir. Onların dünya üzerindeki fiziksel etkileri (örneğin ışık ve kütle çekimi) bireysel ölçekte ve insanın kişilik özellikleri üzerinde son derece önemsizdir. Hatta doğum anında bir doktorun uyguladığı yerçekimi kuvveti, Güneş Sistemi’nin en uzak gezegenlerinden gelen kütle çekiminden kat kat fazladır.
Üstelik gök cisimlerinin insan kişiliği ve ilişkileri gibi karmaşık yapılar üzerinde nasıl bir etkide bulunabileceğini açıklayan herhangi bir bilimsel mekanizma da mevcut değildir. Bu nedenle yıldızların insan kaderinde etkili olduğunu iddia etmek bilimsel temelden yoksun, kesinlik taşımayan ve “sözdebilimsel” bir yaklaşım olarak değerlendirilmelidir.
O Zaman Neden Burç Yorumları Bu Kadar İnandırıcı Geliyor?
Bu sorunun cevaplarından biri, psikolojide “Barnum etkisi” ya da diğer adıyla Forer etkisi olarak bilinen fenomendir. Barnum, 19. yüzyıl Amerika’sında karizmatik ve usta bir gösteri sanatçısıydı. İnsan psikolojisine dair güçlü sezgileri vardı ve bu sezgileri sahnede etkili bir biçimde kullanıyordu. Seyircilerinin zihinsel eğilimlerini ve algı hatalarını ustaca yönlendirerek büyük bir şöhret kazandı ve bu nedenle adı, bu dikkat çekici psikolojik olguyla özdeşleşti.
Barnum etkisi insanların kendileri hakkında yapılan genel, belirsiz ve hatta bazen çelişkili açıklamaları inanılmaz derecede doğru ve kendilerine özgüymüş gibi kabul etme eğilimini ifade eder. Aslında çoğumuz burç yorumları ya da bilimsel temeli olmayan kişilik testlerinde yer alan genel ifadeleri, şaşırtıcı bir şekilde kendi kişiliğimize birebir uyumlu görürüz.
Bu etki, büyük ölçüde insanların dışarıdan gelen onayla kendilerini özel ve benzersiz hissetme arzusundan kaynaklanır. Sanki bu genel ifadeler bizim özel deneyimlerimizi ve kişisel özelliklerimizi yansıtan bir ayna gibidir. Oysa gerçek şu ki burç yorumlarındaki açıklamaların çoğu o kadar genel ve muğlaktır ki hemen hemen herkesin hayatına bir şekilde uyar. İnsanlar bu genel tanımları kendilerine mal eder ve böylece astrolojiyi doğrulanmış gibi algılarlar.
Şeriat Ne Diyor?
İslam dini açısından yıldızların insanın kaderi ve mutluluğu üzerinde bağımsız bir etkiye sahip olduğu inancı yalnızca geçersiz ve temelsiz olmakla kalmaz aynı zamanda tevhid inancı ve Allah’ın kader ve kazasına olan iman ile de açıkça çelişir.
İslamî bakışa göre, evrendeki tüm etkiler yalnızca Allah’ın iradesi ve izni ile gerçekleşir. Nitekim Kur’ân-ı Kerîm’de bu hakikat şöyle ifade edilir:
“Ve siz hiçbir şeyi isteyemezsiniz, ancak Allah’ın dilemesiyle...” (İnsan Sûresi, 30)
Bu bağlamda yıldızlar gibi yaratılmış varlıklara insan kaderini belirleme yetkisi atfetmek şirk (Allah’a ortak koşmak) anlamına gelebilir. Çünkü bu tür inançlar Allah’tan başka güçlerin bağımsızca etki sahibi olduğu düşüncesini içerir ki bu da tevhid inancını zedeler.
Ancak burada önemli bir ayrım yapılmalıdır: “Astronomi” (ilmü’n-nücûm) yani gök cisimlerinin hareketlerini, yapısını ve fiziksel özelliklerini bilimsel olarak inceleyen alan ile; “Astroloji” (tâli’ ve burç yorumları) yani yıldızların insanlar üzerindeki etkisiyle kaderi belirlediğini iddia eden öğretiler birbirinden tamamen farklıdır.
İslam dini, astronomiyi reddetmez; bilakis göklerin ve yerin ayetlerini tefekkür etmeye ve bilimsel gözleme teşvik eder. Astroloji ise ne bilimsel bir temel taşır ne de dini bir dayanağa sahiptir.
Gayb İlmi Sadece Allah’a Aittir
Dini öğretilere göre geleceği kesin biçimde bilmek ve insanların kaderine dair mutlak bilgi sahibi olmak yalnızca Allah’a mahsustur. Ancak Kur’ân-ı Kerîm’de belirtildiği üzere Allah’ın razı olduğu elçiler (Cin Suresi, 27. ayet), seçkin kullar ve temiz önderler (Kehf Suresi, 65. ayet), Allah’ın izniyle gaybın bazı yönlerine vakıf olabilirler. Bununla birlikte Kur’ân’da bazı peygamberlerin dilinden “Ben gaybı bilmem” şeklinde gelen ifadeler (Arâf Suresi, 188) bağımsız ve mutlak gayb bilgisi anlamında yorumlanmalıdır.
Sonuç olarak gayb bilgisi tamamen imkânsız değildir; fakat herkese açık bir alan da değildir. Bu bilgiye ulaşanlar yüksek derecede nefis terbiyesi yapmış, seçkin ve ihlaslı kimselerdir. Ayrıca bu kişiler bu bilgiyi geçim kaynağı haline getirmez, insanlara bu yolla çıkar sağlamazlar.
Dolayısıyla hayatın gelecekteki olaylarını kesin bir dille ve garanti vererek önceden bildiğini iddia edenler ya sahtekârlık yapan din tüccarlarıdır ya da yüzeysel bilgilerle uğraşan, cin ve şeytan gibi varlıkları kullanan kimselerdir. Bu kişiler çoğunlukla insanların sorunlarını çözmek yerine sorunlarını daha da karmaşık hale getirirler.
İnsanın İradesi ve Sorumluluğu
İslam, insanın özgür iradesini ve karar alma süreçlerindeki sorumluluğunu açıkça vurgular. Evlilik, bilinçli ve sorumlu bir tercihtir; bu karar sağlam bir tanıma süreci, araştırma, bilge ve iman sahibi kimselerle istişare ardından da Allah’a tevekkül ve O’ndan hayır dileme (istihare) ile şekillenmelidir. Buna karşın temelsiz astrolojik hesaplara dayanmak asla doğru değildir.
Hiçbir sahih İslami kaynakta “yıldızların uyumu” ya da doğum aylarının eşleşmesi gibi ölçütlerin evlilikte geçerli olduğuna dair bir işaret bulunmaz. Tam tersine bu tür uygulamalar dinî metinlerde açıkça yasaklanmış ve eleştirilmiştir.
Özet olarak evlilikte “yıldızların uyumu”na inanmak ne bilimsel geçerliliğe sahiptir ne de şer’i bir dayanağa. Bu tür batıl inançlara güvenmek, insanı doğru seçimlerden uzaklaştırabilir, gereksiz kaygı ve takıntılar yaratabilir ve bireyin sorumluluğunu üstlenmesini engelleyebilir.
Başarılı bir evlilik yıldızların dizilişine değil; doğru seçim, karşılıklı anlayış, saygı, sorumluluk bilinci ve Allah’a tevekkül ile kurulur. Gerçek saadet gökyüzündeki yıldızlarda değil, akıl, iman ve sevgiyle kurulan sağlam temellerde aranmalıdır. Bu nedenle mutluluğu cansız yıldızlarda değil; aklî, insânî ve dinî ölçütlerde aramalı, hayat yolumuzu Allah’ın yardımıyla kendimiz aydınlatmalıyız.
Kaynak: Tebyan
yorumunuz